25 Eylül 2013 Çarşamba

Can'ın Silgisi l

Can diye bir çocuk varmış. Okula yeni başlamış ama başladığı günden beri silgilerini kaybediyormuş. Annesi de ona sürekli yeni silgi almak zorunda kalıyormuş.
Bir gün annesi işten dönerken kırtasiyeciden yine bir silgi alıp gelmiş, Can'ın kalem kutusuna koymuş.




Silgi kutunun içinde yalnız kalınca düşünmeye başlamış. Acaba nasıl bir eve geldi. Fabrikada üretildiği günden beri nasıl bir çocuğun silgisi olacağını merak ediyormuş. Fabrikadayken, kırtasiyecide satılmayı beklerken hep yanındaki arkadaşlarıyla nasıl bir çocuğa denk gelmek istediklerini konuşurlarmış. Bizim silgi kendine çok güveniyormuş." Benim sahibim olacak çocukla çok iyi anlaşacağımızdan eminim. Ben var gücümle onun yanlış yazdığı yerleri silerim, bembeyaz yaparım, hiç iz bırakmam, kağıdı da yırtmam. Kesin beni çok sever asla kimseye vermez. Yalnız acaba kokulu silgi sever mi. Benim biraz kokum var da. Sevmezse de bir süre bekleyince geçer aslında kokum" " diyormuş
Arkadaşları bazı çocukların silgilere kötü davrandıklarını, onları deldiklerini, hatta dişleriyle ısırarak parçaladıklarını söyleseler de bizim yeşil silgi onlara inanmamakta direniyormuş.
"Mutlaka o silgilerin de bir yaramazlıkları olmuştur, işlerini kötü yapmışlardır, kağıdı falayırtmışlardır" diyormuş

Can'ın annesi kırtasiyecideki arkadaşlarının yanından onu alıp kasaya parasını öderken içi kıpır kıpırmış. Yıllardır beklediği gün geldiğinden jelatininden soyunup yanlışları silmek için sabırsızlanıyormuş. Göz ucuyla baktığı yeni sahibini çok beğenmiş.
İçinden"Böyle hanımefendi güzel bir kadının oğlu da kim bilir nasıl tatlı akıllı bir şeydir" diye geçiriyormuş.
Bu yüzden eve gelip de karanlık kutuya girince çok şaşırmış. O renkli bir kalem kutusunda yeni iş arkadaşları kalemler, boyalar, kalemtıraşlarla tanışmayı hayal ederken karanlıkta tek başına kalınca düşünmeye başlamış:
"Belki de okullar daha açılmadı, annesi çok tedbirli düzenli bir insan olduğundan ilk önce çocuğunun silgisini aldı. Belki daha kalem kutusu bile yok. Bu kadar sabrettim biraz daha beklerim" demiş
Aradan bir kaç gün geçmiş, kutunun kapağını açan olmamış. Sİlginin canı sıkılmış. Tam, "Acaba beni burada unuttular mı?" diye aklından geçiriyormuş ki kapak açılmış. İçeriye dolan ışıkla birlikte Can'ın annesinin eli onu kutudan kucakladığı gibi kalem kutusuna koymuş. Bu arada Can'a da


"Oğlum bak bu kaçıncı silgi, lütfen bunu da kaybetme, akşam okuldan çıkarken kalem kutuna koymayı unutma" diyormuş.
Silgi kalem kutusuna girince kutudaki kalemler etrafına toplanmışlar. Özellikle kısa boylu boya kalemleri çok candan davranıyorlarmış, hepsi hoş geldin diye cıvıldamışlar. Kurşun kalemler daha arkalardan kısaca hoş geldin demişler.
Kalem kutusunun köşesindeki yaşlı kalemtraş "Nesine hoş geldin diyorsunuz, nasıl olsa akşama gidecek" diye homurdanmış
"Ne demek istiyorsunuz?" demiş silgi
"Seni kutuya koyarken annesinin dediklerini duymadın galiba. Can silgilerine hiç önem vermez, diğer çocuklar gibi delip kopartmaz ama sık sık kaybeder. Seni de ya bugün, ya yarın okulda unutacak. Hele sıranın üstünden yere düştün mü bittin! Diğer çocuklar seni çiğner, çamur toz toprak içinde kalırsın. Akşam da bütün çocuklar gidince sınıfın hademesi seni süpürür, çöplerle birlikte sobada yakar" demiş
Silgi bunu duyunca olduğu yere çöküp ağlamaya başlamış.


Kurşun kalemler:
"Çocuk daha yeni geldi, ne moralini bozuyorsun hemen" diye yaşlı kalemtraşa kızmışlar.
Boya kalemleri "Sen ona bakma, çok yaşlandı, kalemleri açarken uçlarını kırıyor, o yüzden böyle mutsuz, huysuz oldu" demişler.
Silginin biraz morali düzelmiş. Acaba sınıf nasıl bir yer, öğretmen nasıl birisi, öğrencilere kızıyor mu, derslerde neler anlatılıyor, akıllı tahta var mı? diye ardarda sorularını sıralamaya başlamış.
O sırada Can da okula ulaşmış, bayrak töreni için girdikleri sırada arkadaşlarıyla itişip kakışıyorlarmış. Bir arkadaşının yumruğu Can'ın çantasına, tam da kalem kutusunun üzerine gelmiş. Bütün kalemlerle birlikte silgi de kutunun içinde bir köşeden diğerine savrulmuş. Yaşlı kalemtraş "Aah belim!" diye inlemiş.


Silgi korkuyla boya kalemlerine "Deprem mi oluyor, ne yapacağız?" diye sormuş
Boya kalemleri hep bir ağızdan "Hayır yaramaz bir çocuk çantaya vurdu, olur bazen böyle, korkma" demişler.
Bayrak töreni bitip de sınıfa girince Can çantasını açmış kalem kutusundan kalemleriyle birlikte silgiyi de çıkarıp sıranın üstüne koymuş. Silgi heyecanla etrafı incelemiş, tahtaya, perdelere, sınıftaki diğer çocuklara bakmış. Öğretmen hafta sonu yaptıkları ödevleri kontrol ederken silgi de yan gözle öğretmeni seyrediyormuş.


"Ne tatlı bir öğretmenimiz varmış, kim bilir bize ne güzel şeyler öğretecek" diye düşünmüş. Omuzlarını germiş, bırakmış, Can'ın yapacağı ilk hatayı silmek için hazır beklemeye başlamış. Teneffüs zili çalınca bütün çocuklarla birlikte Can da koşarak bahçeye çıkmış. Sınıfta kalan iki yaramaz çocuk birbirlerini itip kakarak kencilerince şakalaşıyorlarmış. Biri Can'ın sırasının önünden geçerken silgiyi aldığı gibi arkadaşının kafasına atmış. Silgi havada uçmuş uçmuş, kafayı ıskalayıp yere düşmüş , yuvarlanarak çöp tenekesinin dibine gitmiş. Ne olduğunu anlayamayan silgi ümitsizliğe kapılmış. Daha hiç kullanılmadan her tarafı toz içinde çöp tenekesinin yanındaymış. "Akşam herkes gidince hademe beni süpürecek sobaya atıp yakacak. Oysa ki ne hayaller kurmuştum, Can'la birlikte yıllarca beraber olacaktık. Can benim sayfaları nasıl yırtmadan bembeyaz hale getirdiğimi gördükçe benden vaz geçemeyecek, ortaokula liseye hatta üniversiteye hep beraber gidecek, ayrılmaz iki arkadaş olacaktık. Oysa ki şimdi bir kez bile kullanılmadan yanacağım, ne acı" diye başını ellerinin arasına almış, içli içli ağlamaya başlamış.
Bu sırada zil çalmış, Can da sınıfa girmiş. Önce silginin yokluğunu farketmemiş. Öğretmeninin verdiği ödevi yazarken tren yerine tiren yazınca fazladan yanlışyazdığı i harfini silmek için silgisini aranmaya başlamış.
Her tarafa baktığı halde bulamayınca yanındaki arkadaşına sormuş. Bir yandan da eve gidince annesine silgiyi kaybettiğini nasıl söyleyeceğini düşünüyormuş.
"Gıcır gıcır, yepyeni silgimi kaybettim, oysa ne güzeldi mis gibi de kokuyordu" demiş arkadaşına
"Arkadaşı sınıfta oynayanlar birbirlerine atıyorlardı, şu tarafa gitmiş olabilir" demiş
Gerçeken de dikkatli bakınca çöp tenekesinin yanında tozlanmış, umutsuzca yatmakta olan silgisini tanımış Can. Hemen parmağını kaldırarak öğretmeninden düşen silgisini almak için izin istemiş.
Silgi hayata küsmüş, başı ellerinin arasında ağlarken birden bir el onu omuzlarından tutup kaldırmış.Kafasını çevirince Can'ın gülümseyen yüzü ile karşılaşmış. Can üzerindeki tozları üflemiş, küçük elleriyle lekeleri silmiş. Kulağına eğilip seni bulduğum için çok sevinçliyim. Bundan sonra seni hiç kaybetmeyeceğim. Teneffüse çıkarken hep kalem kutuma koyacak, eve giderken de okulda kalmamana dikkat edeceğim. Birlikte bütün okulları bitireceğiz, çok güzel günler göreceğiz. O kadar ki okullarım bittikten sonra bile seni ve kalemlerimi bir kutuda saklayacak, arada özledikçe açıp bakacağım. Belki çocuklarım bile seni kullanırlar, umarım kaybetmezler" demiş
Silginin gözlerinden mutluluk yaşları akıyor, tozlu yüzünde izler bırakıyormuş.
"Ben de seni hiç üzmeyeceğime, sayfaları hiç iz bırakmadan sileceğime, kağıdı hiç yırtmayacağıma söz veriyorum. Senin gibi bir sahibim olduğu için çok mutluyum" demiş.
Gerçekten de Can üniversiteyi bitirene kadar hiç ayrılmamışlar.
Silgi gerçekten de bir kez olsun kağıdı yırtmamış, Can da silgisine hep gözü gibi bakmış, hiç kaybetmemiş.
"Can'ın Silgisi" Masalı Sandaletli Seyyah Bora Bilgin tarafından, oğlu Sanaletli Çocuk Can Bilgin için yazılmış ve blğunda yayınlanmıştır.ı Bizim sınıf başkanı (2/A sınıfaımızın başkanı) Efe Bayram'ın silgilerini "hor" kullanması üzerine ona ve diğer silgilerine ; araç-gereçlerine  gereken özeni göstermeyen arkadaşlarına ithafen düzenlenip, yayınlanmıştır.